Başarılı Olmak ya da Olmamak!

İnsanları kabaca aptallar, orta zekalılar ve ileri zekalılar olarak üçe ayırsak bu üç gurubun dağılımı şöyle olacaktır: Aptallar her yerde vardır. Orta zekalı insanlar çoğunluktadır. Toplumlar daha çok bu tür insanlardan meydana gelir. Doğa, şaheserleri, yani ileri zekalı insanları da seyrek olarak yaratır.
Elif Şafak, Baba ve Piç‘te bu üç gruba dair şöyle bir saptama yapıyor: “İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler asla ezici çoğunluk olmaz.” Sözün özü hemen her toplumun büyük bir bölümünü düşünemeyen beyinler, aptallar oluşturur. Böyle bir ortamda da, pek tabii, başarı hazmedilemez!
Bugün Türkiye‘de de, başarılı olmanın hazmedilemediğini görüyorum. Pembe Candaner, Sabah Gazetesindeki köşesinde “İyi birşeyler yaptığınızda, o başarıyı paylaşmak yerine, savaş açma ruhu toplumumuzda maalesef sıkça görülen ve tedavisinde çok başarılı olunamayan bir hastalık. Çünkü alkışlamak yerine, o başarıya gölge düşürmekte üstümüze yok” yazmış, katılmamak elde değil. Bugün üniversitede de, iş hayatında da ve hatta sosyal ilişkilerde de başarı içten içe “kötü” karşılanır birşey.
İnsanların başarılı insanlara karşı takındıkları bu tavırların psikolojik açıklaması şöyle yapılabilir sanıyorum: “İnsanoğlu kendinden daha güçlü, daha bilgili, daha becerikli insanlarla karşılaştığı zaman ‘Bu insandan bana zarar gelir mi?’ diye bakar. Bu nesnel benin (Egonun) doğal işlevidir.
Sözün özü, insanın “doğasına uygun olarak” Türkiye’de ve belki de dünyanın hemen her tarafında başka birisinin elde ettiği başarı kıskanılır, kötü görünür birşeydir. Böyle bir ortamda başarılı olmak cezalandırılır. Bizim tarihimiz ve bugünümüz bunun binlerce örneğiyle doludur. Örneğin Devrim Arabaları filmi bu örneklerden sadece birisini gözler önüne sermektedir.
İnsanoğlunun halet-i ruhiyesi böyle olunca, başarılı olmak, diğerleri arasından sivrilmek pek de zekice görünmüyor. Sizce de öyle değil mi?
Okan Yüksel
Takip edin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir