Çukurova’yı bekleyen riskler
Çukurova bir nükleer, 30 da termik santral ile Türkiye’nin enerji üretim üssü olmaya hazırlanıyor. Ancak Çukurova’yı bu süreçte çevresel açıdan birçok risk bekliyor. Adana’ya gittim ve Al Jazeera için tüm bu riskleri araştırdım.
Al Jazeera için yaptığım araştırma sonrasında şöyle bir haber çıktı:
Son on yılda ortalama yüzde 5 ekonomik büyüme sağlayan Türkiye’de enerji kaynaklarına ihtiyaç da artıyor. Elektrik ve doğalgaz talep artış oranlarında Avrupa’da ilk sırada yer alan Türkiye’nin 240 milyar kWh olan mevcut elektrik tüketiminin 2023’te 500 milyar kWh olması bekleniyor.
Türkiye tükettiği enerjinin yüzde 70’inden fazlasını ithal ediyor. İthal enerjinin Türkiye’ye maliyeti yılda 50 milyar doları aşıyor. Bu maliyetin ilerleyen yıllarda çok daha artacağı öngörüldüğü için enerjinin ülke içerisinde üretilmesi arayışına giriliyor. Bu ihtiyacın karşılanması içinse iki nükleer santral, onlarca HES projesi ve çok sayıda termik santralin inşa edilmesi planlanıyor.
Bir nükleer ve kurulması beklenen yaklaşık 30 termik santralle Türkiye’nin önemli enerji üslerinden birisi olması beklenen Çukurova’da ise çevreciler kaygılı. Şu anda faal olan Sugözü Termik Santrali’nin çevreyi olumsuz etkilediğini savunan çevreciler, 30 santral daha üretime geçerse Çukurova’nın yaşanamayacak bir yer olacağını söylüyor. Santrallere karşı mücadele veren Adana Barosu Çevre Komisyonu Başkanı İsmail Hakkı Atal, Sugözü’ndekine benzer sorunların katbekat artacağını belirtiyor.
‘Sakat hayvan doğumları arttı’
Adana’nın Yumurtalık ilçesinde faaliyet gösteren Sugözü Termik Santrali daha önce çevredeki köylü ve balıkçıların şikayetleriyle gündeme gelmişti. Çiftçiler, santral faaliyete başladıktan sonra bölgede sakat hayvan doğumlarının arttığını öne sürmüştü. Son yıllarda alınan önlemler ve çevre halkına yönelik sosyal desteklerle şikayetler azaldı ancak bazı uzmanlar termik santrallerin tehlikeli olduğu görüşünde ısrarlı.
Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Osman Karababa imzalı “Kömürle çalışan termik santraller ve sağlık etkileri” konulu raporda tehlike şöyle açıklanıyor: “Baca emisyonunda ve yanma sonucu oluşan küllerde bulunan radyoaktif maddelerin uranyum, toryum, radyum olduğu saptanmıştır. Radyoaktiviteye maruziyet gebeliğin ilk on günü içinde olması halinde embriyonun ölümü, gebeliğin ilk altı haftası içinde olması halinde doğumsal anomaliteler, gebeliğin altıncı haftasından sonraki dönemde olması halinde ise gelişme geriliği ve fonksiyon bozuklukları gibi sorunlarla karşılaşılabilmektedir.”
Bu santrallerin insan sağlığı açısından tehlike yarattığı vurgulanan raporda “Termik santral kaynaklı toprak, hava ve sudaki ağır metal kirliliğinin, bitkinin bunları emdiği suyla yapısına almasıyla beslenme zincirine katıldığı, yararlandığımız ürünleriyle bize aktarıldığı ve insan sağlığını olumsuz etkilediği anlaşılmaktadır” deniliyor.
‘Deniz suyu ısındı, balık ölümü arttı’
Termik santraller suyla soğutma işleminin yapılabilmesi için genellikle göl ve denizlerin yanında inşa ediliyor. Sadece Sugözü’ndeki termik santral saniyede 24 ton, günde 5.313.600 ton suyu denizden çekerek kendisini soğutuyor ve bu suyu aynı hızla denize tekrar boşaltıyor. Yumurtalık Asliye Hukuk Mahkemesi’nin hazırlattığı bilirkişi raporunda bu işlemin deniz dip yapısına zarar vereceğinin tespit edildiği ifade ediliyor.
Sugözü’ndeki termik santral nedeniyle sudaki ağır metallerin oranlarında da artış görülüyor. Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nin “İSKEN Sugözü Enerji Santali Etki Alanı Deniz Ekolojisi İzleme Çalışması Projesi”nde bu durum tespit ediliyor. 2005 ile 2008 yılları arasında bölgedeki balıklar üzerine yapılan bir araştırmada keserbaş barbun türünde çinko yoğunluğunun 1.78’den 19.28’e kadar yükseldiği görülüyor. Iskarmozdaki yoğunluksa 1.78’den 17.11’e; kırmızı mercandaki çinko yoğunluğu ise 2.46’dan 20.19’a kadar yükseliyor.
Aynı proje çerçevesinde 2002 ile 2006 yıllarında yapılan bir diğer araştırmaysa bölgede balık yumurtası ve lavra sayısında da ciddi bir düşüş yaşandığını gösteriyor. 2002’de 1 metreküp deniz suyunda 55.625 balık yumurtası ve lavra saptanırken bu sayı 2006’ya gelindiğinde 4.000’e kadar düşüyor.
Körfezdeki balıkçılar arasında bölgedeki balık sayısının azaldığını söyleyenler var. Balıkçı Mehmet Sait Erken”Termik santraller denizin ekolojik dengesini değiştiriyor. Bölgede balık yüzde 60-70 oranında düştü. Biz ekmeğimizi denizden çıkartıyoruz. Onlar vatandaşsa, biz de bu ülkenin vatandaşıyız. Kimsenin ekmeğimizle oynamaya hakkı yok” diyor.
30 yeni santral açılırsa ne olacak?
Sugözü Termik Santrali’nin çevreye etkileri tartışılırken kurulması planlanan 30 termik santralden yedisi için lisans alınmış durumda. Geri kalanların da alması bekleniyor. 15’i Adana’da, 7’si Mersin’de, 6’sı Hatay’da ve 2’si de Osmaniye’de inşa edilecek. 30 santralin 15’i kömürle, 5 tanesi doğalgazla enerji üretecek.
Hatay’ın İskenderun ilçesinde balıkçılık yapan Ali Karaca, yeni açılacak santrallerin çevreyi kirleteceğini söylüyor. “Sugözü’nde olanlar burada olmasın” diyen Karaca, “Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılabilecekken Türkiye böyle bir hatayı neden yapıyor?” diye soruyor.
Bölgede yapılması planlanan 30 termik santralin bir bölümü inşa halinde olsa da çevrecilerin hukuk mücadelesi de devam ediyor. Şu an itibariyle sekiz santral hakkında açılan lisans iptal davaları sürüyor. Bölgedeki termik santrallerin çevresinde yaşayan köylü ve balıkçıların gönüllü avukatlığını yapan Adana Barosu Çevre Komisyonu Başkanı İsmail Hakkı Atal, geriye kalan diğer santaller için de lisans iptal davası açmayı planladıklarını söylüyor:
“Körfezde kurulu tek termik santralin insan ve canlı yaşamı üzerinde, doğada meydana getirdiği yıkım bize şunu göstermektedir ki; İskenderun Körfezi – Çukurova bölgesinde kurulması planlanan 30 termik santral bölgemizde canlı yaşamını tamamen bitirecek, yüz binlerce insan kanser olacak, tüm canlıların genetik yapısı bozulacak, sakat çocuklar doğacak ve bölgemizde tarım, hayvancılık ve balıkçılık tamamen bitecektir.”
Aynı bölgeye 30 santral açılması nasıl mümkün oluyor?
Çukurova gibi nispeten küçük bir bölgeye 30 santralin kurulmasının çevreye etkileri tartışılırken bu durumun hukuk alanındaki boşluklardan doğduğunu iddia edenler var. Avukat İsmail Atal’a göre Türkiye’de termik santrallere kurulma izni veren mevzuat çevreyi olumsuz etkileyen faaliyetlerin toplam etkisini değerlendirmiyor. Atal, “Enerji üretim lisansı verirken veya ÇED raporu verirken bölgelerde faaliyette bulunan diğer çevreyi kirletici üretim faaliyetleri dikkate alınmıyor” diyor.
Atal’a göre bölgede faaliyet gösteren ve göstermesi planlanan diğer tesisler değerlendirilmeye alınmadığından çevreye verilecek zarar tam olarak göz önüne alınmıyor. Mevzuattaki bu durumu fırsata çeviren yatırımcılarsa ardarda olumlu raporlar ve sonrasında da lisans almaya çalışıyor, genellikle de bunu başarıyorlar.
İSKEN iddiaları reddediyor
Bölgedeki birçok çevrecinin hedefindeki Sugözü Termik Santrali’nin sahibi İSKEN ise tüm iddiaları reddediyor. İSKEN’in Al Jazeera’ye yazılı bir açıklama şöyle:
“Tüm izin ve ruhsatlarını ilgili mevzuata uygun bir şekilde zamanında almış ve faaliyetlerimizi bu izin ve ruhsatlarda belirlenmiş kriterlere uygun olarak sürdüren tesisimiz, sahip olduğu gelişmiş çevre koruma sistemleriyle uluslararası standartları sağlamaktadır.”
Şirket, kendilerine açılan ÇED iptal davası ve diğer idari başvuruların reddedildiğini belirterek, deniz kirliliği iddiasının da mahkemelerde çürütüldüğünü belirtiyor. Tarım ve hayvancılığın santralden olumsuz etkilendiği iddiasını da reddeden İSKEN, bölgedeki toprak ve bitki kalitesinin Çukurova Üniversitesi’nce sürekli izlendiğini, olumsuz bir gelişme olmadığını öne sürüyor. Şirket yetkilileri, çevrecilerin iddialarının maskatlı ve asılsız olduğunu savunuyor. (Şirketin açıklamasının tam metni için tıklayın.)
Haberin tamamı Al Jazeera’de: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/cukurovayi-bekleyen-riskler
- Merhaba, ben Okan! - 12/11/2020
- “Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya” kitabım yayınlandı - 06/05/2020
- İletişim odaklı yayınevi: Medya Akademi Yayınları - 03/02/2020