Benim Üniversite Hayatım Böyle Geçti
Üniversite hayatımın sonuna geldim, eğer final sınavlarında kötü bir süpriz yaşamazsam üniversite öğrenciliğim 10 Haziran 2011 tarihinde fiilen sona eriyor. Şu günlerde mezuniyete hiç olmadığım kadar yakınım. İlerleyen haftalarda Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden de Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim bölümünden de mezun olacağım. Kimilerinize göre, hayatımın en güzel dönemi, üniversite yıllarım sona eriyor…
Üniversiteden mezun olmak, özellikle de istiyerek girdiğim iki bölümün her ikisinden de mezun olmak mutluluk verici bir durum. Ama üniversite yıllarında yaşadığım güzellikleri hayatımın geri kalanında bulamayacak olma kaygısı da oldukça üzücü. Hemen herkes gibi ben de üniversite yıllarımı arayacağım sanıyorum: şimdiden bile geride kalan 4 yıla, 23 yıllık hayatımın en güzel yıllarıydı diyebilirim. Umarım hayatımın geri kalanında da güzellikler hep benimle olur ve üniversite yıllarımı çok da aramam…
Şu son günlerde bir yandan final sınavlarına hazırlanırken, bir diğer yandan da üniversitede geçirdiğim günler gözlerimin önünden geçiyor, eski fotoğraflara bakıyor videoları izliyorum. Tabii üniversite hayatıma dair blogumda yazdığım yazıları da okuyor, o günlere gidiyorum…
Üniversiteye giriş sınavlarının sonuçlarının açıklandığı gün, Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazandığımı öğrendiğim 16 Ağustos 2007’de bloguma şunu yazmışım:
Artık ben de bir üniversiteliyim, yiyeceğim, içeceğim, gezeceğim, tozacağım… :))) İşin şakasını bir yana bırakırsak önümde uzanan uzunca yıllara bakınca içim kıpır kıpır oluyor. Doldurulması, okunması, yazılması, çalışılması ve çok çok aşık olunması gereken bir dört yıl beni bekliyor. 5 Eylül’de kayıtlar yapılacakmış, anlayacağınız bir de Bursa yolları göründü bana. Bakalım hayat bana ne süprizler hazırlayacak?
Sonrasında Bursa yolları görünüyor ve soluğu Bursa’da alıyorum. Bursa’daki ve üniversitedeki ilk günüme dair 17 Eylül 2007 tarihinde şunları yazıyorum:
Çok yorgunum, sanırım güneş çarptı. Uludağ üniversitesinin kampusunun fazla büyük olmasına önceleri seviniyordum, oysa dekanlık ve öğrenci işleri arasındaki sortilerim pek sevinmemem gerektiğini gösterdi. O kadar yolu git gel, ayaklarıma kara sular indi. İşin daha kötü tarafı işimi de halledemediler.
Öğrenci işlerinde yaşadığım sorunları bir tarafa bırakacak olursak, geride kalan zaman fena geçmedi. Özellikle üniversite kütüphanesini beğendim, ilerleyen günlerde mesaimi orada harcayacağa benziyorum. Kitaplar, degiler ve özellikle ortalığı kaplayan o kağıt kokusu mükemmeldi. Kütüphanenin merdivenlerini tırmanırken medeniyetin bu olduğunu düşündüm, okumak ve yazmak. Daha genel bir tabirle yaratmak ve paylaşmak…
Ve üniversitede ilk dersler başlıyor, ben de 27 Eylül 2007’de şunları yazıyorum:
Sonunda ciddi ciddi derslere başladık. Artık elimiz boş gidemiyoruz üniversiteye, dönerken de elimiz ve beynimiz hep daha fazla dolu oluyor. Ne mutlu bizim için. Dersler çok dolu geçiyor, üniversitenin lise ile pek da alakasının olmadığını gördüm. En büyük farkları eğitim kalitesinde; üniversitenin eğitim kadrosu ve kalitesi oldukça iyi.
Üniversite hayatı sadece dersler de değil elbette; üniversite hayatı mahrumiyet ve zorluk da demek. Evden 1000 km uzakta, 5 Ekim 2007’de üniversite hayatımın ilk yıllarında ciddi bir sorun olan ev yemeği arayışımı yazıyorum:
Öğrenci olduk sonunda, evinden 1000 km uzakta bir öğrenci… Hayatımda pek çok değişiklik oldu, bunların başında yemek alışkanlıklarım geldi. Artık ben de bir konserve severim. TAMEK konserve serisiyle doldurdum mini buzdolabımı. Barbunya, fasülye plaki ve patlıcan kızartmalar bitti; şu an sadece yaprak sarması serisi kaldı. Artık konserveyle karnımızı doyuruyoruz, yok olmadı dışarıda yiyoruz.
Bugün hayatımda eskiden hissetmediğim bir eksiklik olduğunu fark ettim, şaşırdım ve sizlerle paylaşmak istedim: Bugüne kadar evde yemek yerken yemeğin gerisinin olduğunu bilmenin rahatlığını yaşardım. Tabağımdaki bitse de daha pek çok tabak dolduracak koca bir tencere olduğunu bilirdim sonuçta. Ama Bursa’da bu duygu bana çok uzak. Hem konservelerimin hem de restoranlarda yediğim porsiyonlarımın bir sonunun olduğunu bilmek çok üzücü. Oysa ben obez olma yolunda emin adımlarla ilerliyordum…
Konserveleri yerken bir de bakıyorum ki üniversitedeki ilk sınav geliyor ve o zamanlar tabiri caizse bir “inek” olan ben 6 Kasım 2007’de şunları yazıyorum:
Üniversitede sınav nasıl oluyormuş, sonunda görme şerefine eriştim. İlk sınav, iktisat sınavı, geride kaldı… Ve tabii ki ben de soruları bir güzel cevapladım, dersi düzenli takip ettiğim için fazladan beş puanı da, hocam sağolsun, kattım heybeye…
Bu sınavdan 100 tam puan almıştım, zaten üniversite hayatımın ilk ve tek 100’ü de bu iktisat sınavı sonrasında gelmişti. Sonrasında bu kadar başarılı bir öğrenci olamadım, örneğin muhasebe dersinden üç kez kaldım, ilk kaldığım sınav öncesinde karlı bir havada ders çalışırken, 27 Kasım 2007’de şunları yazmışım:
Hayatımın en yoğun kar yağışıyla karşı karşıyayım şu an.. Sağ tarafımda Uludağ’a kadar bembeyaz tarlalar uzanıyor. Sanki üç adımda Uldağ’a ulaşabilecekmişcesine yakın görünüyorlar ama bir o kadar uzaklar. Sağ tarafta Muhasebe kitabım tüm gıcıklığıyla ve iğrençliğiyle göz kırpıyor bana… Üniversiteye geldik ama hala müfredatla barışamadık: Ey devlet baba nedendir diplomat olsun, hadi olmadı vali kaymakam olsun diye yetiştirdiğin bu gencecik insanlara olan garezin? Bana ne ya muhasebeden, bize ne bilanço hesaplarından, büyük defterden veya envanter kayıtlarından? Sıkıldım artık sevmediğim şeyleri yapmaktan, çok sıkıldım! Ne olacak bu Muhasebe derdi… Çok sıkıldım artık, çok sıkıldım…
Dediğim gibi “bu Muhasebe derdi” üç yıl sürdü ve ben iki kez muhasebeden kaldım. Tabii hayat sadece Muhasebe gibi gereksiz uğraşlardan ibaret değildi, hayatın güzellikleri de vardı ve hayatıma güzel bir kız girdi… 1 Aralık 2007’de üniversitedeki ilk ve son aşkıma dair şunları yazmışım:
Uzun zamandır, yalnızlığımın da verdiği güçle “her aşk tek kişiktir” iddiamı sizlerle paylaştım. Hayat bunu affetmedi! Hayatıma çok büyük bir güzellik sundu. Artık aşkım tek kişilik olsa da hayatım tek kişilik değil: yakında blogum dahi tek kişilik olmayacak. Hayatıma da bloguma da bir sevgili, bir güzellik geldi. Yakında Elif sizlerle olacak, şimdiden paylaşmak istedim.. Daha herşey çok taze ve güzel. Hayat da artık benim için tek kişilik değil, sıkıldığım yorulduğum anlarda dizlerine uzanacağım bir güzellik var…
İşte böyle günler, haftalar, aylar değil yıllar geride kaldı. Hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim dört yıl geride kaldı. Umarım hayatımın geride kalan yılları da en az üniversite yıllarım kadar güzel, dolu dolu olur. Umarım üniversite var ettiğim dostlukları yarınlara taşıyabilir, mutlu bir hayat var edebilirim…
- Merhaba, ben Okan! - 12/11/2020
- “Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya” kitabım yayınlandı - 06/05/2020
- İletişim odaklı yayınevi: Medya Akademi Yayınları - 03/02/2020
Okancığım,
Üniversite hayatın bitiyor ve gerçek hayatın başlıyor. Üniversite sıralarında öğrendiklerini gerçek yaşamda uygulayacağına eminim. Seninle gurur duyuyor ve dolu dolu istediğin, düşlediğin günler diliyorum.
Sağlık, başarı ve mutluluk hep yanında olsun,